sayfalar

25 Mart 2010

Üşüyorum

Hava yavaş yavaş kararıyor. Kışı unutturmayan bir soğukluk var havada ama rahatsız olunmuyor bu soğukluktan. Rüzgâr esiyor arada bir. Sayfam havalanıyor. Elimle sayfamın uçmasını engelliyorum. Rüzgâr her estiğinde bırakıyorum yazı yazmayı, rüzgâra karşı koyuyorum. Rüzgâr sayfamı alamayınca vazgeçip gidiyor. Sayfamı kaptırmadığıma göre devam etmeliyim yazmaya…

Havanın kararması hızlandıkça hissedilen soğuk da artıyor sanki. Ama diretiyorum, bu akşam üşümeyeceğim.
Rüzgâr sayfamla olan savaşından vazgeçip benimle uğraşmaya başlıyor. Beni daha çok üşütmek için daha hızlı esiyor. Kabul ediyorum, her esişinde soğuğu iliklerime kadar hissettiriyor ve titriyorum. Ama alt edemiyor beni, rüzgâr vazgeçene kadar sabrediyorum. Üşümemeye kesin kararlı olduğumu görünce geri dönüyor o da. Tam gittiğine sevinmişken her seferinde daha da güçlü dönüyor. Ve her seferinde beni daha çok etkiliyor.

Tek başıma savaşamayacağımı anlayınca bir sigara yakıyorum, yardımı olacağını sanarak. İlk nefeste ısıtıyor içimi. “Yanındayım üşüme” diyor. Rüzgâr gelene kadar 2 – 3 nefesten sonra muhabbetimiz koyulaşıyor sigarayla. Artık ona tamamıyla güveniyorum. Rüzgârın geldiğini anlayınca derin bir nefes çekiyorum sigaramdan. Tam sigaranın sıcaklığına sığınacakken sönüveriyor o da… Ruhsuz bir tütün sarması kalıveriyor ellerimde.


Rüzgâr fırsatı iyi değerlendiriyor ve beni mağlup etmeyi başarıyor; ÜŞÜYORUM!!!

21 Mart 2010

Ben Yaptım

Bir pazar günü, aile bizde toplanmış. Yeğenler koşuşturuyor... Baba, abi bütün gün evde.

Pazar günleri akşam yemeği beylerin görevidir. Ya kollar sıvanıp menüyü hazırlayacaklar ya da sakin bir yerde rezervasyon yaptırıp ikramda bulunacaklar.

Akşama varana kadar da ağızların boş durmaması için biz hanımlar atıştırmalık şeyler hazırlarız.
Reklamlarda her çıktığında “hadi canım sen de! Olmuyor işte öyle” dediğim bir lezzeti denedim bugün: Dr Oetker Duo Puding... Dışı ayrı içi ayrı olan puding.

“Olmayacağını biliyorum ama neyse!” ön yargısıyla başladım yapmaya. Ben paket arkası tariflere sadık kalarak yemek yapmaya alışkın olmayan ve sevmeyen biriyim. Göz kararı karar vermeliyim miktarına. Kafamdaki lezzete göre eklemeler yapmalıyım. Kaşıktan şöyle bir süzülüşüne göre indirmeliyim ateşten ya da ona göre çırpmalıyım. Bu sefer yapacağım ince bir iş olduğu için iki satırlık tarifi elli kez okudum belki de.

Bir kimyager edasıyla pudingimi yaptım. Sonuç başarılı çıkarsa diye kendime kocaman bir “aferin” hazırladım. Sonuç başarısız çıkarsa nasıl olsa “amaaan sadece reklamlarda öyle olur zaten” diyecektim:)
Kısa bir beklemeden sonra sonuç harikaydı. Kase seçimimi kafamın dikine giderek yaptığım için reklamlardaki şeklin tıpkısı olmadı ama vaat ettikleri lezzet ve “duo” ev halkı ile beni doyurdu.


Kesinlikle tavsiye ediyorum. Mutlaka deneyin. Ben muzlu kakaolu olanını yaptım. Gelecek pazarlarda diğer çeşitlerini de mutlaka deneyeceğim...
Teşekkürler Dr Oetker Duo Puding...

BUGÜNden...


Hep beni mi bulmak zorunda bu otobüs kavgaları?

Her gün periyodik olarak 10 otobüsten 1 inde kavga mı oluyor yoksa ben bindiğim otobüse bu gücü beraberimde mi taşıyorum?

Dolmuş, belediye derken bu sefer de halk otobüsünde yüreğim ağzıma geldi!
Hepimiz uslu uslu otobüse binip paralarımızı ödedik ki önceki duraklardan birinde otobüse binmiş olan iki amca (bana göre) durduk yere ağız dalaşına girdiler. Uzak durmak da fayda var diyerek hanım hanımcık en uzak köşedeki koltuğa iliştim. Önce küfürler ağırlaştı sonra yumruklar konuşmaya başladı.

İşin rahatsız edici tarafı muavin olayı yatıştırmaya çalışırken şoför sakin sakin yoluna devam etti. Hemen otobüsten inip daha fazla olay yerinde olmak istemedim fakat iki durak arası mesafede yüreğimiz küt küt olayın içinde kalmaya mecbur olduk. İlk durakta kurtardım canımı ve psikolojimi. Benimle beraber kavga edenler de indi o ayrı!

Son günlerde Ankara'da otobüs kavgaları artmaya başladı. Bunun ne ile doğru orantılı yükselişe geçtiği apaçık ortada. Bunun bir önlemi alınsın artık. Her gün yüreğim ağzımda binmek istemiyorum otobüse!

18 Mart 2010

BEYAZPERDE

CESARETİN VAR MI AŞKA? (JEUX D'ENFANTS)
izlendi...
Bir zamanlar her gün bir film izleyeceğim diye depo ettiğim filmlerden biriydi. Fransız yapımı olması beni benden aldı ve merakla oturdum izledim.
Öncesinde fragmanına göz attığımda çok etkilendim. Daha fragmanda başladım ben ağlamaya:) ama filmin kendisi fragmanı kadar ağlatmadı. Sophie'nin saçma sapan kaprisleri deli etti beni. Dünya onun etrafında dönüyor sanki! Julien'in çocukluğu çok şirindi.



Kurgu ve oyunculuk güzeldi. Fransız filmlerinin havası bir başka oluyor zaten. Aşklarını yaşayışları çok etkileyici idi. Hastalıklı bir aşk...


Filmi izledikten sonra “abartılacak kadar etkilenmedim, ben daha etkileyici aşk hikayeleri gördüm” dedim ve sinema eleştirmeni arkadaşlarım tarafından kınandım:)
Vel hasılıbeni ağlatmasa da bu hikaye izlenmeli...

7 Mart 2010

Aşk Masalı...

Bir aşk masalı anlatıcam sizlere dedim…
Uzun uzadıya anlatmaktı niyetim, o yüzden sözü verdikten sonra bekledim... Ama herşeyde olduğu gibi; çok özenince bir şeye istenildiği gibi olmuyor sonunda.

Yine anlatıcam o aşk masalını sizlere…

Her bir evresinde içinde bulunduğum bir aşk masalı. Evlilik öncesi flört evresinde, nişanlılık heyecanında, evliliğin ilk yıllarında ve (çok şükr) hâlâ…


Siz deyin 7 ben diyeyim 8 yıllık evli bir çift masalımın kahramanları. 4 yaşlarında bir kızları var.

Flört evresinde koruyucu, nişanlılık evresinde ortakçı, evliliğin ilk yıllarında kıskanç rolünü üstlendim bu masalda. Şimdilerde ise mutluluğun (zaman zaman) bir parçası olmak için rol çalıyorum…

Birçok şey yaşandı. Mutluluklar, zaferler, mağlubiyetler, zorluklar… derken bugüne geldiler. Rabbim uzun ve huzurlu ömürler nasip etsin.

Birbirlerinin çocukluklarına şahit olan bir çift olmak herkese nasip olmaz. Daha o zamanlar “eş” olacaklarından habersiz fotoğraf karelerinde beraberler…

Hayatlarının en güzel döneminde “biz” demeye başladılar kendilerine. Üniversite yıllarının tadını beraber çıkarttılar. Bu tat onlara zararla dönmeye başladığının farkına biraz geç vardılar. Derslerden kalınmaya, devamsızlıklar uzamaya başladı. Aileler okul teklemesiz devam ediyor zannededursun:) Yalancının mumu misali; 4 yılın sonunda mezuniyet belgelerinin kokusu bile gelmeyince ortaya çıkmaya başladı herşey. Bu sırada bizim kahramanlar evlenmeye karar verdiler. Abim ve (o zamanlar müstakbel) Yengem…

Abim, uykusundan hiçbir şekilde feragat etmeyen ve hayatta herhangi bir şey onu zorladığı zaman stresten hasta olan bir insan(dı). Okulun uzamasının bir sebebi de buydu.

Bizimkiler baktılar ki evliliğin yolu “mezun olmak”tan geçiyor; hepimizin şaştığı bir çabayla derslere verdiler kendilerini. Gece olur da bir kalkarsam abimin masasının lambasını yanık buluyordum. Devamsızlıktan korkar olan abim sabahları kredilerini doldurmak için derslere giriyor, geceleri sabaha kadar ders çalışıyordu. Ben o zamanlar çocuk aklımla sabaha mutlulukla uyanıyordum. “Abim gece, sabaha kadar ders çalıştı” :)

Bu azmin mükafatı sözlenmeleriyle karşılandı. Artık onların parmağında yüzükleri vardı.

Birbirlerinin sınavlarında, kapılarda beklediler. Mezuniyet törenlerinde, birbirlerini ilk kutlayan oldular. Ve sıra askerliğe geldiğinde yengem ardından en çok ağlayan oldu belki de. Yemin töreninde yanındaki kayınvalideymiş, kayınpedermiş takmadan koşup boynuna sarılan oldu.

Okul, askerlik, iş, güç… tüm engeller atlatıldıktan sonra düğün dernek sırası geldi. Çok zorluk baş gösterdi bu sırada. Ama onlar için önemli olan tek şey birbirleriydi, birbirlerinin istekleriydi. Kulak tıkadılar diğer herşeye. Onlar erdi muradına, biz çıktık kerevetine…

Abim yıllar önce aileden ilk bana söylemişti durumu. “biliyor musun, benim artık bir prensesim var” itiraf cümlesi buydu. O zaman olduğu gibi şimdi de gözlerim doluyor. O zaman gözlerimin dolma sebebi kıskançlıktı ama neyse…

Yürürlerken ellerini hiç ayrı görmedim ben onların. Kavgalarının sonunun bir oda değiştirmekten öteye gittiğine şahit olmadım. (Ayrı odalarda dakikalardan fazla da geçiremezler ya…)

“Asla” dedikleri şeyleri birbirleri için ne de güzel unuttuklarını gördüm. Fedakarlıklarını örnek aldım. Birbirlerinin hatalarını görmezden gelmeleri ders oldu.

Mutfak işlerinden hiç hoşlanmayan abim, eşi için şimdi haftada iki kez mutfağa girer oldu:)

Çok bunaldığım zaman yanlarına kaçıyorum. Maddi sıkıntıları olsa da onlar birbirlerini seviyor, manevi sıkıntıları olsa da…

Yanlarına kaçtığım bir gün arabada abim, yengem, kızları ve ben eve dönüyoruz. Onlar birbirlerine yeniden aşklarını itiraf ettiler. Ben ve kızçemiz şahit olduk. Kızçe bozuldu ama bu duruma… “siz birbirinize aşık olduğunuz için ben de halamı seviyorum işte!” dedi koyuverdi ağlamayı. Sarıldım… Kuzum biz birbirimze yetsek olmaz mı dedim:)

Şu sıralar ailecek dilimize dolanan şarkı, abimin kızıyla beraber yengeme yazdıkları doğum günü şarkısı… Abimin günün en sıkışık saatinde işi başından aşkın olan eşine telefon açıp kızıyla beraber çığlık çığlığa söyledikleri şarkı…

İkisi de çok değişti birbirlerini bulunca. Birbirlerini tamamlayacak şekilde değiştiler. “Kimseyi değiştiremezsin diye bir şey yok” dediler bana tecrübelerini anlatırlarken. “mutlu olmak için iki taraf da değişmek zorundadır.” “zaten gerçekten seviyorlarsa değiştiklerinin farkına bile varmazlar.”

Onlar da farkında değildi zaten. Bu gerçeği ben söyledim onlara:)

Rabbim nazarlardan esirgesin sizi. Birbirinize daha da bağlı etsin. Ben arada bir gelip bu masalın parçası olmaktan keyif alıcam hep…

4 Mart 2010

BEYAZPERDE

CENNETİMDEN BAKARKEN

İzlemiş oldum

Dediler ki Peter Jackson filmi…

Görünüşte bir cinayet senaryosu ama beklediğim gibi değil. Zekice yapılmış planlar, ustalıkla temizlenen kanıtlar yok. Filmin 54. dakikasında hala daha konunun “giriş” kısmından çıkamadığını hissettim.

Birbirine aşık bir çift, 3 çocuk, mutlu bir aile. Baba çocuklarına çok düşkün. Özellikle büyük kızına ve derken büyük kızı daha 14 yaşındayken bir sapık tarafından öldürülür. Bu ölümden sonra filmde olaylar gelişme bölümüne girmiş ama ben o heyecanı yakalayamadım.

Bunu yapmayı sevmiyorum ama filmde sürekli “ben olsam” diye düşündüm… “Ben olsam filmi nasıl kurgulardım?” Filmimizin başrolü Susie, fotoğraf çekmeyi çok seven bir kız. Elinde makinesi her şeyin fotoğrafını çekiyor. Baba cinayetten sonra bu fotoğraflarla katili bulma yoluna gidiyor. Bu filmi sürükleyecek çok güzel bir düşünce fakat yeterince kullanamamışlar. Baba, fotoğraflardaki yüzlerden birinden şüpheleniyor, peşine düşüyor. Ama neden o yüzden şüphelendiği meçhul. “Baba içgüdüsü” olarak geçiştirilmiş resmen… Hatta peşine düşme süreci de çok kısa tutulmuş.


Bunların yanı sıra, ölen Susie dünyayı bırakamadığı için dünya ile cennet arasında kalıyor. Buraya kendisi “mavi ufuk” diyor. Filmde yapılmış güzel bir ters açıydı bu fikir. Hep dünyada kalanların, ölenlerin arkasından sürekli ağlayarak onları huzur ettiğini düşünürüz, filmde ise Susie dünyayı bırakamadığı için babası huzur bulamıyordu.


Son söz olarak çok da izlenilesi bir film değil. Boş bir akşamı renklendirmek için evde belki izlenilebilir.

Tek bir tavsiyem olacak ki; filmin başındaki o sarı saçlı, kıvırcık kafalı, pembe yanaklı şirin kızı görmek gerek…

1 Mart 2010

BUGÜNden...

BİR NASİHAT ALDIM BEN BUGÜN...



Emanete ihanet etmeyin...

Halinizden şikayet etmeyin..
Büyüğünüze emretmeyin..

Boş şeylerde ısrar etmeyin...
Cahillerle sohbet etmeyin.
Nefesinizi boşa tüketmeyin..


İnsanları bekletmeyin..
Etrafınızı kirletmeyin.

Hayatınızı mahvetmeyin..
Kimseye minnet etmeyin.


İnsanları yüzüne karşı methetmeyin..
Kimseye
küfretmeyin..
Kötülüğe meyil etmeyin..
Malınızı boşa sarf etmeyin..
Sırrınızı açık etmeyin..
Her şeyi merak etmeyin..
Suçunuzu inkar etmeyin...

Şerefinizi kaybetmeyin..

Vatanınızı terk etmeyin..

İyiliğe niyet edin..
Büyüklere
hürmet edin..

Sıkıntıya sabredin.
Aza kanaat edin..
Sözünüzde sebat edin..
Bildiğinizle amel edin..
Hatanızı kabul edin..

Yaramaz ise def edin..
Varken tasarruf edin..
Alimlerle sohbet edin..
Nefsini
zle inat edin..
Sofranıza davet edin..
Zararlıysa men edin..

Seviyorsanız ifade edin..
Kalpleri fethedin..
Misafire ikram edin..
Muhtaca yardım edin..
Bilseniz de i
stişare edin..
Tehlikeye dikkat edin..
Hakkı teslim edin..

Unutacaksanız kaydedin..
Esirgemeyin lütfedin..
Gariplere merhamet edin..
Kazanmaya gayret edin..
Çalışanı takdir edin..

Başarıyı tebrik edin..
Mazereti Kabul edin...
Her an tevekkül edin..
Hastaları ziyaret edin..

Çocuğunuzu terbiye edin..

İyiliği emredin..

Kötülüğü terk edin..

Herkese tebessüm edin..
Güvenseniz de kontrol edin..
İnanmayana ispat edin..
Fakirleri gözetin..
Hayır için sarf edin..


Related Posts with Thumbnails