sayfalar

28 Ocak 2010

BUGÜNden...

Kar vardı bugün Ankaramda... Ne de çok yakışır kar Ankarama, Ankaram kara... Sabah beyaz bir şehre uyanmanın verdiği huzur kadar bir huzur yaşamadım belki de.
Huzur indi yeryüzüne. Ne de çok özletti kar bu sefer kendini.



Çocuklar gibi kar topu oynamak istedim. Bahçeye boylu boyunca uzanıp karlara gömmek istedim kendimi.
Kızılayın ortasında güvenparkta kendini karların içine atan çocukta kaldı aklım.

Ankara'ya kar yağdı bugün... Ankara'ya mutluluk yağdı bugün...




Sokaklar şenlik yeri gibiydi. İnsanlar yıllar sonra kar görmüşlerdi sanki. Fotoğraflar çekiyorlardı, kocaman kocaman amcalar, teyzeler kar topu oynuyordu...

27 Ocak 2010

Küçüğüm


Her acının ardından, acıtan her ne olursa olsun bu şarkıya koşarım. Başın ağrımasında acilen aranan ağrı kesici gibi.



Ne de güzel teselli eder “küçüğüm” sözü… Küçüğüm… Daha çok küçüğüm… Uzun zamandır hem de epey uzun zamandır dinlemediğimi fark ettim, karanlık çökünce dilime dolanıverince bu şarkı…



Küçük müyüm hala? Aynaya baktım uzun uzun. Yüzümde “küçüklüğümün” masumiyetini bulamadım. Gözlerimi kapattım, koparttım aynadan kendimi. Göz kapaklarımın ardındaki bana baktım. Ve yineledim… “Küçüğüm daha çok küçüğüm…” Küçük olmak öğretilmiş bana. Küçük olmaya alışmışım… Doğum yılımdan kalan kâr kaç olursa olsun ben küçüğüm… Ne olur büyümeyeyim…



Küçüğüm… Daha çok küçüğüm…



Ne kadar daha acıdığım zaman bu şarkının ardına saklanacağım? Ne kadar daha kamufle edeceğim kendimi?



Küçük müyüm hala… Kapatıyorum gözlerimi… "Küçüğüm daha çok küçüğüm”…



Küçüğüm daha çok küçüğüm 

Bu yüzden bütün hatalarım 

Öğünmem bu yüzden 

Bu yüzden kendimi 

Özel önemli zannetmem 

 

Küçüğüm daha çok küçüğüm 

Bu yüzden bütün saçmalamam 

Yenilmem bu yüzden 

Bu yüzden kendime hala güvensizliğim 

 

Ne kadar az yol almışım 

Ne kadar az 

Yolun başındaymışım meğer 

Elimde yalandan kocaman rengarenk 

Geçici oyuncak zaferler 

 

Küçüğüm daha çok küçüğüm 

Bu yüzden bütün korkularım 

Gururum bu yüzden 

Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım 

 

Küçüğüm daha çok küçüğüm 

Bu yüzden sonsuz endişem 

Savunmam bu yüzden 

Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için didinmem

19 Ocak 2010

Pazartesi Sabahı

Ve bir pazartesi sabahı daha…

Gözlerde tatilden kalma mahmurluk, biraz da hafta sonu bomboş kalmanın neticesi kafayla konuşmanın sersemliği… Demek ki bundan böyle hafta sonlarını boş geçirmemek lazım. Sabah kalkarken yollarda üşüyüp yorulacağımı ve işten hiç keyif almayacağımı düşünüyordum. Keyfimin yerine gelmesi için anneannemin bizde olması çok büyük bir şans. Hemen odasına koşup kocaman bi öptükten sonra yavaş yavaş gün aydın olmaya başladı:)

Haberler de güzel bir müjde verdi. (ben müjdeyi görememiş olsam da) Ankara’ya ilk kar bu gece düştü… Televizyonda Ankara sokakları bembeyaz ama balkonumdan hiç kar görünmüyor :( kar her zamanki gibi yine kıyağını Çankaya’nın tepelerinde olanlara çekti…

Arabasızlığımın bilmem kaçıncı gününü kutlarken otobüs peşlerinde koştura koştura işe doğru yola koyuldum. Son otobüsümden de indikten sonra binayı görünce içimi bir sıcaklık sardı. Geçen sene bu zamanları düşündüm. Hafta sonlarından sonra ne çok özlerdim işimi… Yolun karşısına geçip masama oturmak için sabırsızlanırdım. İçim kıpır kıpır olurdu. Şimdi bu asık surat için sebep ne? Değişen ne? Hiçbir şey!

Ben yine işine aşık, çalışırken yüzü gülen biriyim. Ben değil miydim bu iş için ne savaşlar veren? Ve sen değil miydin beni bırakmamak için önüme ne fırsatlar seren… O halde ne sen beni bıktırabilirsin, ne de ben senden vazgeçebilirim…

Ben geldim:) Günaydın!

18 Ocak 2010

BUGÜNden...

Yeni bir site keşfettim... Hayatımızda küçük ama bizi yoran detayları bizim için düşünüp kolaylaştıran bir site.


Bilmediğimiz ya da hakkında çok fikrimiz olmayan konularda vaktimizi en çok "Nasıl yaparım" diye düşünerek harcarız.


Nasıl yapılır, bize bu konuda yardımcı oluyor.


Ben en çok yemek tarifleri için yardım alıyorum Nasıl Yapılırdan...


Tavsiye ederim :)

1 Ocak 2010

2010

Yine yeni bir yıl…

Hoşgelmiş.

Değişen ya da değişecek olan ne ise gönüllere göre olması dileğiyle…

Aslında değişen bir şey olmuyor. Bugün uyandığım sabah ile dün uyandığım sabah arasında “tatil” olmasının arasında bir fark göremedim…

Keşke gerçekten geriye sayılan 10 saniye sonunda değiştirebileceğimiz birşeyler olsa. Yeni yıla yeni dileklerimizi haykırırken "sıfır" dediğimiz anda filmlerdeki gibi kamera etrafımızda dönse ve ışıklar parlayıp sihirli değneğin ucu hayata değse…

Garip bir psikolojik baskı; yeni yıla yeni dileklerle girin! Bence beklentileri yükseltmeyip geçen senenin şükrünü yaparak girmek ruh sağlığı için daha iyi. Biraz “duygusal” şahsiyet olmaktan çıkıp “mantıklı” olursak değişen tek şeyin yılın son rakamı olması gerçeği çok da acıtmayacak :) Hatta bu konuda bu yıl beklentileri artırabiliriz bile; bu sene yılın son rakamı değil, son iki rakamı değişti :)

Herkese ağız tadıyla geçecek bir yıl diliyorum…

13 Aralık 2009

BUGÜNden...


İnsan kitap almamak için kendini zor tutar mı?

Ben tuttum...
Başardım da...
Almadım o mis gibi kokan kitapları...
Pişmanım da...

:( Ama geçerli sebeplerim vardı...

Aklım hala o 3 kitapta...

Ceza verdim kendime; "okunacaklar" rafındaki kitaplar, "okunanlar" rafına inmeden almak yok onları!

24 Kasım 2009

Ömer Lütfi Mete

Gecikmeli bir taziye…

Son görev bu kadar sonraya bırakılmamalıydı belki ama hayat herşeye her zaman izin vermiyor.

Sinema, televizyon ve edebiyat dünyasının ustalarından birine daha veda etti bu fani dünya.

Ömer Lütfi Mete’yi sevenleri, dostları ve öğrencileri “rahmetle” anıyoruz…

Ölüm, Hakk’ın emri. Esas olan geride adını unutturmayacak izler bırakmaktır.

*****

GÜLCE

Uçurumun kenarındayım Hızır

Ulu dilber kalesinin burcunda

Muhteşem belaya nazır

Topuklarım boşluğun avcunda

Derin yar adımı çağırır

Dikildim parmaklarımın ucunda

Bir gamzelik rüzgâr yetecek

Ha itti beni, ha itecek


Uçurumun kenarındayım Hızır

Civan hazır

Divan hazır

Ferman hazır

Kurban hazır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Güzelliğin zulme çaldığı sınır

Başım döner, beynim bulanır

El etmez

Gel etmez

Gülce'm uzaktan dolanır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Gülce bir davet

Mecaz değil

Maraz değil

Gülce bir afet

Peri değil

Huri değil

Gülce beyaz sihir

Gülce ölümcül naz

Buram buram zehir

Yar yüzünde infaz

Bir gamzelik rüzgâr yetecek

Ha itti beni, ha itecek

Güzelliğin zulme çaldığı sınır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Ben fakir

En hakir

Bin taksir

Ateşten

Kalleşten

Mızrakla gürzden

Dabbetülarz'dan

Deccal’dan, yedi düvelden

Korku nedir bilmeyen ben

Tir tir titriyorum Gülce’den

Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan

Nutkum tutuluyor, ürperiyorum

Saniyeler gözlerimde birer can

Her saniyede bir can veriyorum

ÖMER LÜTFİ METE 1981

Related Posts with Thumbnails