28 Mart 2009
Muhsin Yazıcıoğlu

Ve başımız sağolsun…
Elim bir türlü yazmaya gitmedi. Ne zaman otursam bilgisayarımın başına hep bir bahane buldu yüreğim, kalktım ve erteledim bu yazıyı…
Belki de olmasını istediğim son ama tek umut gerçekleşiverir diye “biraz daha bekle” dedim kendime… Olmadı… Ama olmadı…
Her son dakika haberinde küt küt attı yüreğim… Başlıklar belirdi gözümün önünde, spikerin mutlu, heyecanlı yüzünü hayal ettim… Hayaldi ama hepsi. Gerçekleşemeyecek bir hayal…
“Enkaz bulundu” haberini verdiler önce. “İyi haberi mi istersin önce kötü haberi mi” diye sormadan “enkaz bulundu” müjdesini verdiler. Televizyonun başına toplandık. İlginçti o an hissedilenler. Bir gün öncesinde “vefat etmiş” olması ihtimalinin üzerine, yayıncılıkta “önceliği” yakalamak için bir “muhsin yazıcıoğlu” dosyası tüm çalışanlar seferber edilerek hazırlanmıştı bile. Arşivi didiklemiş, tüm programcılardan yapılan röportajları toplamıştık. Vtr hazırdı. Televizyonun önünde son dakika haberini izliyorduk. Yüreğimizde “yaşıyor” haberini almak geçerken elimizde “başımız sağolsun” kaseti hazırdı. O an o vtr yi hazırlamak için yapılan tüm çabaların boşa çıkmasını tüm çalışanlar yürekten istiyorduk!!
Ama takdir-i ilahi… Kaset akşamına yayına girdi…
Başımız sağolsun…
Bir güzel yürek daha daimi âleme göç etti… Rabbim mekânını nur eylesin…
Elim bir türlü yazmaya gitmedi. Ne zaman otursam bilgisayarımın başına hep bir bahane buldu yüreğim, kalktım ve erteledim bu yazıyı…
Belki de olmasını istediğim son ama tek umut gerçekleşiverir diye “biraz daha bekle” dedim kendime… Olmadı… Ama olmadı…
Her son dakika haberinde küt küt attı yüreğim… Başlıklar belirdi gözümün önünde, spikerin mutlu, heyecanlı yüzünü hayal ettim… Hayaldi ama hepsi. Gerçekleşemeyecek bir hayal…
“Enkaz bulundu” haberini verdiler önce. “İyi haberi mi istersin önce kötü haberi mi” diye sormadan “enkaz bulundu” müjdesini verdiler. Televizyonun başına toplandık. İlginçti o an hissedilenler. Bir gün öncesinde “vefat etmiş” olması ihtimalinin üzerine, yayıncılıkta “önceliği” yakalamak için bir “muhsin yazıcıoğlu” dosyası tüm çalışanlar seferber edilerek hazırlanmıştı bile. Arşivi didiklemiş, tüm programcılardan yapılan röportajları toplamıştık. Vtr hazırdı. Televizyonun önünde son dakika haberini izliyorduk. Yüreğimizde “yaşıyor” haberini almak geçerken elimizde “başımız sağolsun” kaseti hazırdı. O an o vtr yi hazırlamak için yapılan tüm çabaların boşa çıkmasını tüm çalışanlar yürekten istiyorduk!!
Ama takdir-i ilahi… Kaset akşamına yayına girdi…
Başımız sağolsun…
Bir güzel yürek daha daimi âleme göç etti… Rabbim mekânını nur eylesin…
19 Mart 2009
TUT ELLERİMDEN

Sırat'tan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden.
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden
*****
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden.
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden.
*****
Birleşmek üzredir şafakla gurûp
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun, isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden.
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun, isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden.
*****
Çağır hayallerin en ötesini
Yakından duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden.
Yakından duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden.
*****
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı, altundan sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden.
Elmastan ışıklı, altundan sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden.
*****
Şüphe "başlangıç"tır, karar "nihayet"
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden.
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden.
...Abdurrahim Karakoç...

16 Mart 2009
BEYAZPERDE

hatta öyle ki, o dosyayı yapmak zorunda olmasam oscar törenini protesto amaçlı olarak ilgilenmeyecektim haberleriyle... ( bu durum tavşanın dağa küsmesinden farklı olmasa da kararlıydım:) )
ne de olsa hepi topu bir bilgi yarışmasında herşeyi bilebilen bir çocuğun hikayesiydi... ne aksiyon vardı ne de hayret ettirecek efektler...
ama yine de merak işte... filmi izlemeden duramadım. bahanem de hazırdı "filmin müzikleri filmi izlemem için beni çekti:)" (şaka maka cidden müzikler harika)
velhasılı kelam MİLYONER'i bir solukta izledim:) sonunda tatlı bir huzur, yürek dolusu bir cesaret ve gözlerimde bir iki damla yaş vardı...
sonunda gördüm ki ödüllerin ne için verildiğini anlamaya çalışmam boşaçabaymış... hissetmek gerekiyormuş...

26 Şubat 2009
YETER ÇIĞLIĞI

İçten içe bir yeter çığlığı! Zamanı geçmiş bir çığlık, çoğunluğunu yitirmiş, gücünü bitirmiş, umudunu kesmiş öylesine bir yeter çığlığı…
Böyle mi sonuçlanacaktı direnişler?
Bir bir vazgeçtik davamızdan!!!!
Davamızın ne olduğunu unuttuk, bu işin davası yok gibi alıştık herşeye…
Şimdi ben ağlarken ucundan taviz vermemek için daha doğrusu verdiğim tavizleri azaltmak için çırpınırken; davadaşım sandığım, çırpınışlarımı “olayı büyütmek” olarak nitelendiriyor!
Yorulduk… Yoruldum ve biliyorum ki benden bizden daha çok yorulanlar var…
Dava için savaşmaktan değil; dava için savaşırken bir bir yalnız kaldığımız için yorulduk ve bir bir yalnız bıraktığımız için yorduk!
Tavizler zincirinde öyle yalancıktan bir dünya kurduk ki bir kısıtlamanın içinde değilmişiz gibi yaşamaya başladık.
Onların dediği gibi gerçekten suçlu saymaya başladık kendimizi…
“Ben bunu seçtiysem sonuçlarına da katlanmalıyım” ı empoze ettiler hayatımıza, biz de boyun eğdik kuzu kuzu.
İslamın gereği olduğunu unuttuk, sosyal bir sınıfın tarzı olarak kabullendik duruşumuzu. Kişisel bir tarz dedik çıktık ortaya!
Şimdi oturmuş siz halledemediniz bu problemi o halletsin diye ahkâm kesiyoruz…
Peki, biz bu problemin düzelmesini hakettik mi?
“Rabbim 2 yıl savaştım, 3 yıl da dua ettim ben üstüme düşeni yaptım” üstümüze düşen görev bu kadar mıydı?
“Ben senin kulundan korktum, kılıfına uydurdum, Allah affeder dedim tavizler denizine daldım! Bu hayatı senin bana verdiğini unuttum, geleceğimin olup olmayacağının senin elinde olduğunu unuttum, kariyerimi bir saniyede hiç olmamışa çevirecek büyüklüğünü anlamadım! Hayatım için, geleceğimi kurtarmak için, kariyer yapmak için senin emrini kulak ardı ettim. Şimdi oturup bu işe bir çözüm bulamayanları mı suçlayayım kendimi mi?”
Rabbim ya hatamız haddinden büyük bu çile gitmiyor başımızdan ya da çektiğimiz çile sonunda vereceğin mükafat büyük bitmiyor bu sınav!!!
Rabbim senden gelen herşey güzel; bu yokuşların inişlerini de hayr eyle!! Bizim gözümüzü de gönlümüzü de artık açık eyle!!
Böyle mi sonuçlanacaktı direnişler?
Bir bir vazgeçtik davamızdan!!!!
Davamızın ne olduğunu unuttuk, bu işin davası yok gibi alıştık herşeye…
Şimdi ben ağlarken ucundan taviz vermemek için daha doğrusu verdiğim tavizleri azaltmak için çırpınırken; davadaşım sandığım, çırpınışlarımı “olayı büyütmek” olarak nitelendiriyor!
Yorulduk… Yoruldum ve biliyorum ki benden bizden daha çok yorulanlar var…
Dava için savaşmaktan değil; dava için savaşırken bir bir yalnız kaldığımız için yorulduk ve bir bir yalnız bıraktığımız için yorduk!
Tavizler zincirinde öyle yalancıktan bir dünya kurduk ki bir kısıtlamanın içinde değilmişiz gibi yaşamaya başladık.
Onların dediği gibi gerçekten suçlu saymaya başladık kendimizi…

“Ben bunu seçtiysem sonuçlarına da katlanmalıyım” ı empoze ettiler hayatımıza, biz de boyun eğdik kuzu kuzu.
İslamın gereği olduğunu unuttuk, sosyal bir sınıfın tarzı olarak kabullendik duruşumuzu. Kişisel bir tarz dedik çıktık ortaya!
Şimdi oturmuş siz halledemediniz bu problemi o halletsin diye ahkâm kesiyoruz…
Peki, biz bu problemin düzelmesini hakettik mi?
“Rabbim 2 yıl savaştım, 3 yıl da dua ettim ben üstüme düşeni yaptım” üstümüze düşen görev bu kadar mıydı?
“Ben senin kulundan korktum, kılıfına uydurdum, Allah affeder dedim tavizler denizine daldım! Bu hayatı senin bana verdiğini unuttum, geleceğimin olup olmayacağının senin elinde olduğunu unuttum, kariyerimi bir saniyede hiç olmamışa çevirecek büyüklüğünü anlamadım! Hayatım için, geleceğimi kurtarmak için, kariyer yapmak için senin emrini kulak ardı ettim. Şimdi oturup bu işe bir çözüm bulamayanları mı suçlayayım kendimi mi?”
Rabbim ya hatamız haddinden büyük bu çile gitmiyor başımızdan ya da çektiğimiz çile sonunda vereceğin mükafat büyük bitmiyor bu sınav!!!
Rabbim senden gelen herşey güzel; bu yokuşların inişlerini de hayr eyle!! Bizim gözümüzü de gönlümüzü de artık açık eyle!!

23 Şubat 2009
ÖLÜMÜM

Ölümüm yakındır; kapı komsumda,2 sokak ötede, yan mahallede…
Ölümüm yakındır; gözleri gözlerimde, nefesi ensemde, sesi kulağımda…
Ölümüm yakndır; en son gülüşümde, kuruyan gözyaşımda, ağzımdan çıkan en derin “of”ta…
Ölümüm yakındır; son uyuyuşumda, en tatlı rüyamda, başka bir âleme göz açışımda…
Ölümüm yakındır; son kalp kırışımda, son kalp kırılışımda, son affımda…
Ölümüm yakındır; kapımdaki tek el silah sesinde!!!
Ölüm vakti gelmiştir; ardımdan akacak gözyaşlarını bitirince…

Ölüm vakti gelmiştir; son tövbemi edişimde…
Ölüm vakti gelmiştir; bu kalp artık işe yaramaz hale gelince…
Saat mi çalıyor? Vakit mi geldi ne?
12 Şubat 2009
UYUMAK İSTİYORUM
iki yıldız arası göğe asılı hamak...
uyku, uyku... zamansız ve mekansız, uyumak.
uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.
ilgisizlik, herşeyden kesilmiş ilgisizlik;
bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
usandım boş yere hep gitmelerden, gelmelerden;
bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!
göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...
N. F. KISAKÜREK
uyku, uyku... zamansız ve mekansız, uyumak.
uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.
ilgisizlik, herşeyden kesilmiş ilgisizlik;
bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
usandım boş yere hep gitmelerden, gelmelerden;
bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!
göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...
N. F. KISAKÜREK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)