sayfalar

23 Şubat 2009

ÖLÜMÜM






Ölümüm yakındır; kapı komsumda,2 sokak ötede, yan mahallede…



Ölümüm yakındır; gözleri gözlerimde, nefesi ensemde, sesi kulağımda…



Ölümüm yakındır; odamın bir köşesinde, masamın üstünde, yatağımın içinde…



Ölümüm yakndır; en son gülüşümde, kuruyan gözyaşımda, ağzımdan çıkan en derin “of”ta…



Ölümüm yakındır; son uyuyuşumda, en tatlı rüyamda, başka bir âleme göz açışımda…



Ölümüm yakındır; son kalp kırışımda, son kalp kırılışımda, son affımda…



Ölümüm yakındır; kapımdaki tek el silah sesinde!!!




Ölüm vakti gelmiştir; ardımdan akacak gözyaşlarını bitirince…




Ölüm vakti gelmiştir; son tövbemi edişimde…




Ölüm vakti gelmiştir; bu kalp artık işe yaramaz hale gelince…




Saat mi çalıyor? Vakit mi geldi ne?

12 Şubat 2009

UYUMAK İSTİYORUM

iki yıldız arası göğe asılı hamak...
uyku, uyku... zamansız ve mekansız, uyumak.

uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.

ilgisizlik, herşeyden kesilmiş ilgisizlik;
bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.

usandım boş yere hep gitmelerden, gelmelerden;
bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!

göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.

bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.

her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!

ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...

N. F. KISAKÜREK

9 Şubat 2009

bir dostun yüreğinden




Yüreğimin sızısı yağmur olur akar gözlerimden sen yokken
Sen yokken düşen her damlam; bir sonrakinin artcısıdır aslında
Ardarda gelir tüm depremler ..
İ nceden inceye sarsar ve yıkar ne var ne yoksa
Sen yokken olur tüm bunlar ..tüm sızlanışlar yokuluğuna olur


Yağmur söndürmeye yetmiyor içimdekileri..
Dağılanları toplamıyor hiçbir cümle..
Yetmiyor tuttuğum nefesi geri bırakmama
Tuttum nefesimi ben.. sayıyorum içimden sen gelene kadar
Nefessiz ne kadar yaşarsa insan..Oraya kadar yaşamaktır bana kalan..



Benden … içimden… Gözlerimin yağmuruna
… b. sevinç ...

28 Ocak 2009

LALEye MEKTUP...

Gençsin daha lale, körpeciksin… Hayat dolusun lale. Dimdik duruyorsun. Küçüksün daha lale, imtihanlarla karşılaşmamışsın. Çaresiz kalmamış yüreğin. Yol ayrımlarını tanımamışsın…






Ne kadar güzelsin lale, ne kadar zarif… Bakmaya doyamıyor gözler. Sen de farkındasın, daha da bir güzelleşiyorsun gözler sana döndükçe…

Ne kadar umutlusun lale… Güneş hissettirmeye görsün kendini hemen açıyorsun yapraklarını hevesle. Baharın haberini alır almaz güneşine kavuşmak için zorluyorsun toprağını, umutla koşuyorsun yeryüzüne…







Rengin ne kadar güzel lale… Ne kadar canlı. Nekadar can alıcı. Hazan görmemişsin sen hiç lale, rengini soldurmaya yetişememiş hiçbir hazan…



Sabırlısın lale… Her baharı bekliyorsun. Her bahar “yine yeniden” diyorsun hayata. Usul usul, acele etmeden şaşırtıyorsun bizi. Tadını çıkartıyorsun havaya ve güneşe ulaşabildiğin her anın. Telaşeyle değil ama… Yavaş yavaş, sindire sindire… Sanki bahara kadar soğanında bekleyen sen değilsin. Nasıl sabırlısın lale… Nasıl bu kadar sabırlısın…


Ahh lale… Ulaşabilsem sana. Olabilsem sen gibi. Ahh lale “pembe”n kadar heyecanlı, “kırmızı”n kadar can alıcı, “sarı”n kadar iç açıcı ve “beyaz”ın kadar masum… Beyaz kadar masum, beyaz kadar saf, beyaz kadar sade… Beyaz… Beyaz lale… Ahh olabilsem ben de bir “beyaz lale”.





Lalezardaki tek “beyaz lale”

26 Ocak 2009

Ben Yokum Beni Karıştırmayın


odalar dolusu kitap

bunca basılı kağıt

akıl ve selüloz karışımı

hamurdan yoğrulmuş kafalarımız ;

mezarlarınıza kapanmış konuşuyorsunuz

vıdı vıdı konuşacaksınız


melekler perçemlerinizden tutuncaya kadar

kurtların , böceklerin çeneleriyle…


ben yokum beni karıştırmayın:

kulaklarımı balçıkla sıvadım ben ,

-yukarıdakiler de dualarınıza, aminlerinize…


vıdı vıdı vıdı vıdı..

bunca sözü nereden buluyorsunuz?

ne kadar çok şey istiyorsunuz

ne kadar çok şey biliyorsunuz

mezar taşlarından, kitabelerden çok…


ayıp, ayıp!...

tanrı konuşmak için

sizin susmanızı bekliyor.


Cahit Koytak




biraz geç mi kaldım bilmiyorum...

cahit koytak şiirleriyle tanışmak için...

son kıtayı duydum çok sevdiğim bir insanın ağzından...

sonra başladım kazar misali interneti didiklemeye...

daldım "cahit koytak" deryasına sürükleniyorum bakalım...

hayrola...

24 Aralık 2008

BUGÜNden...

KARLAR DÜŞER
DÜŞER DÜŞER AĞLARIM
HEP İSMİNİ...
HEP İSMİNİ ANARIM...


ilk kar düştü bugün ankaraya...
anakaraya...
karama...
anakarama...

7 Aralık 2008

ALINTILADIKLARIM...

SELİN VE CEM İLE YOLCULUKLAR buket uzuner

... her yaşın son kullanma tarihi dolmadan onu kendince yaşayabilmeyi başaracak kadar şanslı ve bilinçli olanlar her yaşta gençleri sever ve onları destekler... ( syf XIV önsöz)

... can sıkıntısından bunalmaya uzanan umutsuzluk duygusu çocukken renksizdir ve hafiftir çokluk. Ergenlikte görüntüsü büyük, hacmi küçüktür. İlk gençlik adamakıllı hacimli ve elbette ağırıdır. Yetişkinlikte artık tanıdık, dolayısıyla daha az ürkütücüdür. Orta yaşta rengi değişir, bütün tonlar koyulaşır. Kimisi bunaltının tıpkı çocukluk gibi olgunluk yılları olan yaşlılıkta çok azalıp hafiflediğini anlatıyor... (syf 23)

... yüzü bembeyazdı ölümün siyahlar giyinmişti ama öyle beklendiği gibi korkunç değil, sakin ve kararlıydı. Ölüm bir erkekti... (syf 34)

... öğrenmek acıtır ama öğrenmeyi ertelemek sakat bırakır... (syf 40)

... abartmaya bayılıyor. Duygularını değil, onları dışa vuruş biçimini abartıyor selin. Aslında bütün abartıcılar gibi duygularını rahat ifade edemeyecek kadar utangaç biri. Bunu anlayabiliyorum, çünkü ilk gençlik yıllarımda ben de öyleydim... (syf 48)

... zaten sözler böyledir. Varacakları yere mutlaka varırlar. Sözler varmak istedikleri yere varmak için birkez yola çıktılar mı artık yol üzerinde kim varsa devirir, düşürür ya da delip geçerler. yola çıkamaya hazır sözleri artık kimse ama kimse tutamaz... (syf 94)

... şiir ve hikaye adı sözcük olan aşkın esiri olmuş iki tutsak aşıktır. Onlar aşkları uğruna ölecek, öldürecek kadar bağımlı ve gözü karadır... (syf 95)

... zaman uzayın en yalnız elementidir. Geçmişle gelecek arasında gece ve gündüz sürekli akmak durumundadır ve bu nedenle hiçkimsesi yoktur. Işıksa uzayın en şanslı elementidir. Çünkü o gölgesiyle arkadaşlık eder ama zamanın gölgesi bile yoktur. zaman kendi karanlığını da içinde barındırır ve uzayın en yalnız elementidir... (syf 103)

... aşkı düşünmekten aşık olamamak gibi mutsuz ve yorgun düştüm... (syf 116)

... hani bazı filmlerden ve bazı romanlardan sonra dışardaki aydınlık ve gerçek dünyaya uyum sağlamakta zorlanır insan, işte o zorlanma anlarının ağır havası ve o hipnozun uzun süren uyumuşluk hali.. Sözcüklerden çok, düşüncelerin sesiyle baş başa kalışın yorucu sessizliği. Ama kafede çalan moda bir şarkı, çorba içen ağızların şapırtıları ve yan masada büyük bir ihtirasla sevgilisini çekiştiren kızın sesleri, kendi iç seslerimi duymamı engelliyor. Oysa bıraksalar saatlerce hiç konuşmadan, dalgınlıktan yapılmış şeffaf battaniyemin altında kendi düşlerimi ve düşüncelerimi seyredeceğim... (syf 123)

... bir mekanda ortak yaşamak sırasında kurulan dostluklardan çok zının o mekandan ayrılınca devam ettiğini öğrenmek için kaç düş kırıklığı yaşamak gerekir? Kaç yalnızlık, kaç hüzün mevsimi? okul arkadaşları, iş arkadaşları, seyahat arkadaşları, komşuluklar hatta evlilikler... Görüşme zeminini oluşturan mekan ortadan kalkınca, aslında görüşmek için gerçek bir neden olmadığı ortaya çıktığında, en fazla birlikte zaman geçirilen mekan arkadaşına artık sokakta bir yerde rastlamanın burukluğunu hangimiz yaşamadık kaç kere? Ve asıl mekana direnen o çok az gerçek dostluğun nasıl da değerli olduğunu yıllar sonra kavramanın ayrıcalıklı keyfi bu nedenle güzel değil midir? ... (syf 124)

... sinema tek kişilik büyüdür, dost iki, diye fısıldıyorum kendime... (syf 128)
Related Posts with Thumbnails