sayfalar

22 Nisan 2011

4 Şubat 2011

Düğün Hazırlıkları





Kabul ediyorum!!!



Zormuş bu işler… Başkasına akıl vermek, başka biri için organizasyon düzenlemek gibi değilmiş…

Neden bu kadar zor? Ne çok detayı varmış:) Bu kadar telaşeleneceğimi zannetmiyordum. Düğünümde gayet sakin olacağım diyordum…
Sakinliğimden gelinlik modellerine 2 ay kala bakmaya başladım… Ah aptal kafam!! Şimdi deliriyorum resmen:/ Daha bunun davetiyesi, nikah şekeri, çiçeği, eşyası, perdesi, halısı… YETER!!

Sakin olmalıyım, hepsi yoluna girer, girecek, girmek zorunda…

Bu kadar stres yapıyorum ama işe bakın ki düğünüme 2 ay kala tatildeyim :) Gülün ağlanacak halime… Düğün telaşesi başlamadan önce güç toplama adını koyduk biz buna. Vicdan rahatlatıyoruz anca.

Sürekli kendime telkinlerde bulunuyorum “detaycı olma” diye… Beni tanıyanlar buna kahkahalarla gülüyorlar tabi. İlk olarak gelinlik ve balayı konseptlerine ağırlık verdik “can”ımla. O iş çıkışları firmaları gezip otelleri öğreniyor, sonra telefonda bana uzun uzun anlatıyor ben de kararsızlıklar ve “sen bilirsin”lerle işini iyice zorlaştırıyorum… Biz kadınlar gerçekten “ilginç”iz… “Can”ım o kadar uğraşıyor ikimizin de hem içimize hem cebimize sineni olsun diye. Bana anlatıyor, ben önce dinliyorum sonra fikir yürütüyorum sonra kafam karışıyor sonra kararsız kalıyorum sonra sen bilirsin diyorum. İş buradan sonra kopuyor zaten :) Sonra da ben burayı mı istedim diye dırdırlanıyorum :)))) Aslında bunları yazarak kozu ellerimle veriyorum:) Ama bu dönemde (hatta her dönemde) biz dişi cinsine biraz daha fazla anlayış gösterin, bir meleksin canım sen :)

Neyse konu daha fazla dağılmadan devam edeyim…

Ben ise internette sürekli gelinlik modellerine bakıyorum ve hiçbiri içime sinmiyor. Birinin etek modeli hoşuma gidiyor diğerinin üst… O etek ve üst birbirine uyar mı önce o tartışılıyor, bilgisayar elden ele geziyor:) karar veriliyor ki yeni bir soru işareti daha var; peki o model bana yakışır mı? Sonra gelin hanım ayağa kaldırılıyor herkes hayalinde gelinliği üzerimde düşünüyor… Şurası şöyle olsun burası böyle… Ve sonuçta beğendiğimiz modelden bambaşka bir tasarım çıkıyor ortaya. Delirmek üzereyim:)

Tüm arkadaşlarımdan önce evleniyorum… Biri benden önce evlenmiş olsa diyeceğim ne yaptıysanız liste çıkarın aynılarını yapacağım diye. Şimdi onlar beni bekliyorlar hevesle.

Davetiye ve nikah şekerini çok abartmama kararındayız. Gideceğiz, önümüze sunulan alternatiflerden en sıcak geleni seçeceğiz… (İnşallah öyle olur:) )



Hmm bir de fotoğraf konusu var! İşte ennn titizlendiğim nokta. Çok güzel harika olmalı! Stüdyo ya da dış çekim. Elimizde o güne ait tek hatıra onlar kalacak.

Daha mobilya, halı, perde konusuna girmiyorum bile! Düşünsenize “bizim” evimiz olacak. Orada yaşayacağız… İnsan en mükemmelini istemez mi? Şükür ki o konuda “can”ımla çok önceden fizibilite çalışmasını yaptık. Ortak kararlar aldık ve zevklerimizi orta noktada birleştirdik…
Çeyiz aşamasının temelleri tamamlandı sayılır. Şuanda zevk safhasına geçip ekstraları yapıyorum…

Takıntılı bir insanım kabul ediyorum. Her şey farklı olmalı, benzersiz olmalı. Hepsinde zevkim olmalı… Herkese güvenemiyorum maalesef… Sabah istediğim örtünün dantelini yaparken akşam başka bir işin dikişini dikiyorum… İplerine kadar kendim uğraşıyorum…

Bir anneme bir de can arkadaşım anneanneme güveniyorum el işinde. Onların yaptıklarını bile çaktırmadan gelip gidip kontrol ediyorum:)

Ve ara sıra tüm bu koşuşturmalardan geriye çekilip yaşananlara bakıyorum, bir filmi yavaş çekimde (slow motion) izlermişcesine… Herkes telaşeli, panik, koşturuyor, üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyor, herkes mutlu, öyle kocaman bir mutluluk ki içteki burukluğa, boğazdaki düğüme rağmen yüzlerde silinmeyen bir gülümseme var…

Ve ben… Evleniyorum… Gidiyorum… Yeni bir hayata geliyorum… Sanki kendi hayatıma şimdi başlıyorum… Diğer yarımı bulmuşum, yuvamı kuruyorum…

Hazırlıklar zor geliyor şimdi. Beynim düşünmekten, beğenmekten, karar vermekten uyuşmuş gibi. Sonunda kararsız kalışlarımdan ben sıkıldım.


Tüm bu zor gelişlerin, yorgunlukların ardında kocaman ve süper bir huzur var… Biliyorum davetiyem nasıl olursa olsun bizim için gelmiş geçmiş enn güzel davetiye olacak. Nikah şekerim bir dal çiçek bile olsa eminim ki en güzel düşünülmüş şeker olacak. Gelinliğim nasıl olursa olsun ben o gün dünyanın en güzel gelini olacağım. Balayında nereye gidersek gidelim bizim için rüya gibi bir tatil olacak, eşyalarımı nerden alırsam alayım bizim evimiz en sıcak yuva olacak… Ve benim “can”ım dün de bugün de ve yarın da dünyanın gelmiş geçmiş en yakışıklı damadı… Benim beyaz atlı prensim…
Mükemmel olmak zorunda değil her şey… Güzel olsun dünyalara değer… Yüreğim, yüreği ile mükemmel zaten… Samanlık seyran olacak kadar mükemmel… (Kem gözlere şiş!!)

7 Ocak 2011

GECELER

Uykusuz kış gecelerinden merhaba…

Yıllar önce bırakılmış bir alışkanlık zamanın şartları dolayısıyla sinsi sinsi güler oldu.
Unutulmuş… Bu kadar uzun muydu kış geceleri? Bitsin diye gözüne bakarken hep mi bu kadar ağırdan aldırıyordu? Hep mi bu kadar inatçıydı kendileri…

Eee gençtik o zamanlar inadına inat ayakta dururduk. Şimdi ne uyku bizden yana ne de kış geceleri. Uyku tutmuyor şaka gibi kaçtı mı ipini koparıyor meret. Gece desen bir güzellik yapıp bitivermiyor. Sokağı izliyorum bomboş… Arada araba geçerdi yazları; kışın o da yok. Boş sokağa bak dur; geçmiyor ki zaman. Uzun uzun düşünüyorum. Bilmem kaç sene önce şu bina yoktu. Vay be ne de güzel yaptı adamlar… Şurada bir ağaç vardı, ne zaman kesmişler hayret? Yan taraftaki arsa hala boş… Hırlısı hırsızı mesken tutuyor. Allah’tan gecekonduları yıktılar da barınan yok… Köşedeki apartmana epey taşınan olmuş; fiyatları düşürdüler herhalde.

Sokağı incelemeyeli epey olmuş anlaşılan. Değişiklikler, gelen, giden… Hepsini yeni fark ediyorum:)

Aslında kar yağdığında eğlenceli olur kış geceleri. Sessiz ve sakin düşen kar tanelerini izlersin. Huzur verir insana. Kardaki o huzur… Biriktikçe yerde üzerine basıp geçen olmaz, yorgan gibi kaplar düştüğü yerleri. Usul usul ama hızlı hızlı kaplar kaldırımları. Sessizliği sever kar taneleri…

En çok özlenen de gecenin bu sessizliği… Kendini evde hatta şehirde bir başına hissettiren bu sessizlik… Kendinle baş başa kalabilme şansı. İçine her şeyle yüzleşmek için gaz veren o deli cesaret… Tüm hesap kitapları ortaya dökme zamanı. Haksızlıklar, kabullenişler, görmezden gelişler, “neyse”ler, “ama”lar, “keşke”ler, “iyi ki”ler, “neyse ki”ler, “yine de”ler, “olsun”lar, “geçti gitti”ler… Her bir soruya cevap, her bir sıkıntıya çözüm, her bir çıkmaza yol bulmadan bitmez o gece.

Kafanın içinde planlar yapılır, iş güç sıraya konur, can sıkanlara söylenecek bir çift söz hazırlanır, yeni kararlar alınır...

Gün ışımaya başladıkça biraz umutlu, biraz kararlı, biraz karışık yastığa düşer baş. En azından ne yapacağına karar vermenin huzuru vardır vicdanda. Sokağa, şehre olan vefa borcu ödenmiştir, farkındalıklar artmıştır. Özlem giderilmiştir en çok özlenenle… Kendine doymuştur geceyi uzun uzun bir başına yaşayan… Revize edilmiştir ruh. Eskilerinden tortularından kurtulmuştur…

30 Kasım 2010

Sevda ile Sevdalının Kokusu


Sevdanın bahçesinden geçerken aldığım koku sevdalımın kokusu mudur?

Yoksa o koku sevdanın esas kokusu mudur? Herkes bilir mi sevdanın kokusunu? Yani sevdanın bahçesinden geçen ve orayı mesken tutan herkese gelir mi bu koku?


Sevdanın kokusu var mıdır ki? Sevdanın kokusunu o *rayiha’ya dönüştüren sevdalılar mıdır?


Sarhoş edebilme yüzdesi bu kadar mı yüksektir bu rayihanın? Başta dönme, yüzde daimi gülümseme, yürekte dinmeyen bir kıpırtı, gözlerde ışıltı…


Ey Sevda sen bu kadar mı güzel kokardın? Doyum olmazmış tadına, sadece sanardım… Doyulmuyor, doyulmasın da be Sevda kokuna…


Baştan aşağı yıkandık rayihan ile…

Baştan aşağı koktuk sen diye…

Baştan aşağı kesildik sevda ile…


Şimdi bu bahçe bizim bahçe, bu kokan bizim koku…

Bundan böyle “sevda” bizim adımız…


-----


* rayiha;
tat alma ile koku alma arasında bir "his"setme...
rayiha;
bir cezbe hali...
kokusundan lezzeti hakkında fikir sahibi olabilme yetisi...
rayiha;
adı umut olan bir meyvenin ağız içinde dil ile nefes borusu arasında bıraktığı o eşsiz duyu...

21 Eylül 2010

Hayat...


Hayat kocaman bir sürpriz derlerdi… Anlamazdım…
Yani, öyle laf olsun diye derdim ben de. “Hayat sürprizlerle dolu, Hayat kocaman bir sürpriz…”

Şimdi harika bir resme bakarken hayatın sürprizini izliyorum.

Ben hariç herkesin şaşırdığı o kocaman sürpriz:)
“Nasıl” diye soran akıllar, soru işaretlerine hiçbir cevap veremezken, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ben hayata göz kırpıyordum…

Bir anda karar vermenin tadı bu kadar mı güzel olurmuş… Her seferinde dönüp dönüp resme bakıp “aferin” demek…
Ne kadar güzel bir resim olmuş. Ne kadar da yetenekliymişiz, böyle güzel bir resmi hiçbir usta çizemez ki…

Renklerin uyumu, şekillerin birbirini tamamlaması, desenlerin zenginliği, her ayrıntıda saklı ve daha keşfedilmemiş yığınla mana…
Hayat kocaman bir sürprizsin, bu harika tabloya, resme baktıkça seviyorum seni…

13 Ağustos 2010

Abimmmm

Canındır…


Kanındır…


Aynı karında yattığındır…


En büyük kavgaları yaptığın ama kılına zarar gelse canın acıyacağıdır.


Hep yanında ya, hep senin ya o; anlamazsın öyle çok kıymetini. Anladım zannedersin, arada jestler yaparsın, gider kocaman sarılırsın yetermiş gibi gelir.


Yetmez, ne yapsan, ne etsen yetmez. Senden bir adım uzağa gitse oturur içine o kahrolası taş, düğümlenir boğazına o lanet düğüm ağlarsın. Acizce ağlarsın…


Nasıl da sahiplenir bir ağabey kız kardeşini. Bağrına basma denmez ona, yarar göğsünü içine saklar.


Ağabeydir o ya! “Ah” dese kardeşi, dayanamaz ki…


Ağabeyimsin sen benim… Aynı karında yattığım… Acılarımda ellerimden ilk tutan, en sıkı tutansın…

Mutluluğumda gözlerimin ilk aradığı…


Canımdansın sen…


ÇABUK GEL NOLUR...

5 Ağustos 2010

Belki...

NAZAR, KEM GÖZ, FESAT NİYET UZAK OLA...
HAYRLAR BERİ, ŞERLER GERİ OLA...

MUTLULUK, HUZUR, KEYİF DAİM OLA...

Related Posts with Thumbnails