sayfalar

13 Aralık 2009

BUGÜNden...


İnsan kitap almamak için kendini zor tutar mı?

Ben tuttum...
Başardım da...
Almadım o mis gibi kokan kitapları...
Pişmanım da...

:( Ama geçerli sebeplerim vardı...

Aklım hala o 3 kitapta...

Ceza verdim kendime; "okunacaklar" rafındaki kitaplar, "okunanlar" rafına inmeden almak yok onları!

24 Kasım 2009

Ömer Lütfi Mete

Gecikmeli bir taziye…

Son görev bu kadar sonraya bırakılmamalıydı belki ama hayat herşeye her zaman izin vermiyor.

Sinema, televizyon ve edebiyat dünyasının ustalarından birine daha veda etti bu fani dünya.

Ömer Lütfi Mete’yi sevenleri, dostları ve öğrencileri “rahmetle” anıyoruz…

Ölüm, Hakk’ın emri. Esas olan geride adını unutturmayacak izler bırakmaktır.

*****

GÜLCE

Uçurumun kenarındayım Hızır

Ulu dilber kalesinin burcunda

Muhteşem belaya nazır

Topuklarım boşluğun avcunda

Derin yar adımı çağırır

Dikildim parmaklarımın ucunda

Bir gamzelik rüzgâr yetecek

Ha itti beni, ha itecek


Uçurumun kenarındayım Hızır

Civan hazır

Divan hazır

Ferman hazır

Kurban hazır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Güzelliğin zulme çaldığı sınır

Başım döner, beynim bulanır

El etmez

Gel etmez

Gülce'm uzaktan dolanır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Gülce bir davet

Mecaz değil

Maraz değil

Gülce bir afet

Peri değil

Huri değil

Gülce beyaz sihir

Gülce ölümcül naz

Buram buram zehir

Yar yüzünde infaz

Bir gamzelik rüzgâr yetecek

Ha itti beni, ha itecek

Güzelliğin zulme çaldığı sınır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Ben fakir

En hakir

Bin taksir

Ateşten

Kalleşten

Mızrakla gürzden

Dabbetülarz'dan

Deccal’dan, yedi düvelden

Korku nedir bilmeyen ben

Tir tir titriyorum Gülce’den

Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan

Nutkum tutuluyor, ürperiyorum

Saniyeler gözlerimde birer can

Her saniyede bir can veriyorum

ÖMER LÜTFİ METE 1981

16 Ekim 2009

4 Ekim 2009

Can Parçası *Mekke'de Çocuk Olmak



Bir zamanlar Mekke’de çocuk olmak…


Düşününüz yere atılmış bir dal parçası… Yerdeki bu değneğe doğru yönelen bir çocuk eli… Eğiliyor yerdeki çelik çomağa yavrucak… Elbette biliyor eşraf çocuklarının oyunlarına katılmasının yasak olduğunu… Oyuna yasaklı olduğunu elbette biliyor çocuk yaşında. Ama o, sadece bir çocuk olarak yeterince el değiremediği o dal parçasını, düştüğü yerden kaldırıp, kendisini oyununa almayan arkadaşlarına geri uzatacaktır, o kadar…

Derken hışım gibi gaddarca bir el, onu göğsünden itiveriyor yere. Hırçın müşriklerden biridir onu göğsünden iten… Hem de yaşına başına bakmadan çocukların oyun meydanına dalarak hedef aldığı küçük bir Müslüman çocuğudur… İter onu yere… Ben size demedim mi almayacaksınız onlardan birini aranıza diye çıkışarak toplar diğerlerini, uzaklaştırır oradan…

Yerdeki çocuk şaşkın…

O zaten biliyor oyunun kendisine yasak olduğunu ama işte kendisini tutamamış ve o dal parçasını yerden alıp, arkadaşlarına uzatmak istemiştir… Şimdi yerlerde, toz toprak içinde, düşerken avucunun içindeki deriler yüzülmüş…

İnsanın böyle zamanlarda diğer bütün acıları da abanır ya üstüne… Hele mesela annenizi veya babanızı yeni kaybetmişseniz, elinizi kesen bıçak sadece elinizi acıtmaz, o acı, annenizin yokluğunu da çağırarak yanına, cüssesini büyütür de büyütür… Bütün ruhunuz da titrer acıyla, sanki bıçak parmağınızı değil bütün vücudunuzu da kesmiş gibi baştan başa…

,,,

Sonra, göğsünden itelenerek düştüğü yerden kalkıyor yavaş yavaş küçük çocuk… Üstünü başını elleriyle temizlemeye çalışıyor. Oyun başına yıkılmış, sokak ıssız kalmıştır. Medet umar gibi kapılara ve pencerelere uzanıyor gözleri. Ama hayır, hepsi de örtüktür yüzlerine. O karmaşada, oyun alayının, yanıbaşında unutarak gittiği, o küçük dal parçasına ilişiyor gözleri… O küçük dala bakıyor. Gülümseyerek onu yerden kaldırıyor. “Sen uçan bir at mısın yoksa?” diyor, “sen ne güzel bir oyun süsüsün?”, “seni buradan fırlatsam ta Yemen’e kadar uçar mısın?” “yoksa sen Süleyman’ın atlarından mısın?” diye gülümseyerek bakıyor küçük dala… İçinden içinden, sessizce seviyor küçük ağaç parçasını… Sonra; gönlü razı değildir onun böyle yolda kalmasına. Onu kaldırıp bir kenara bırakıyor…

Kaldırıp bir kenara koyuyor…

Fatıma Zehra’ya koşuyor sonra, küçük çocuk…
Yetimleri en iyi, yine yetimler anlar… Kapıda durup selam veriyor önce, çocukların her başı sıkıştığında uğradığı bir kapıdır Fatıma…

CAN PARÇASI sibel erarslan
(syf: 154, 155, 156)


3 Ekim 2009

BUGÜNden...

hadi bakalım...

yarın taze, taptaze bir gün olsun...

hatta birazcık yağmur yağsın; havayı ferah kokutacak kadar....


günler sonra yüzümüzde güneş doğsun...

yağmurdan sonra gökkuşağına vesile...


önce sıhhatli bir uyku ve sabahına fırından yeni çıkmış sıcak ekmek tazeliğinde bir gün...

yarın cumartesi ne de olsa:)

28 Eylül 2009

İyi ki Doğdun...


Kısacık bir gecikmeyle “iyi ki doğdun Lalezarım”

1 yılı devirmiş gencecik bir bahçesin artık… Rengârenk lalelerin, her tattan anıların var. ‘Lale’derenlerin, ziyaretçilerin…

Dileğim; daha da büyüsün çevren, lalelerine lale katasın ki lalezarlığına yakışasın…

İyi ki doğdun Lalezarım…

3 Eylül 2009

'Hayat Güzel'(miş)dir


En keyif aldığım şeylerden biri de kütüphanemin başına geçip okuduğum kitapları süzmektir. Okumayı çok seven ama sevdiğim kadar da yavaş okuyan biriyim.






Gariban çocuklar çok sevdikleri şekerlemeleri, çikolataları ya da dondurmalarını hiiiç bitmesin diye minik minik ısıra ısıra yerler ya... O misal ben de minik minik okurum kitaplarımı. Aslında gariban değil aksine zengin ve açgözlüyüm kitap konusunda:) Bir raf daha hiç okumadığım kitaplarım vardır sıkış tıkış yerleştirdiğim...


Bu akşam da şöyle bir kitaplığımın başına geçtim. Göğsüm kabarık okuduğum kitaplara baktım... Çocuklarıma hatta torunlarıma gösterip övünürken takınacağım eda şimdiden geldi oturdu üzerime:)

Kitap okumanın en keyifli yanı da okurken kitabı, köşesine berisine küçük küçük notlar almaktır kitabın... Okuduğumla alakalı olsun olmasın. O anı hatırlatır ya bana, yeter. Fakat dışarının sözlerinden etkilendiğim yaşlarda kimi "bilgin" sandıklarım; "aman ha kitaplarına iyi bak onları yıpratma" demişlerdi. Ben de o sözü dinlemek için bir ara kitaplarımda içime işleyen sözlerin altını çizmez, kitapla çene yarıştırır misali sağına soluna not almaz olmuştum. (Ne yazık o vakitte okuduğum kitaplara...)


Başta söylediğim kütüphanemin karşısına geçip göğsüm kabara kabara izlediğim kitaplarımdan bir tanesini aldım elime. Kitabın altı çizili yerlerini okuyup, kitabı okuduğum tarihe dönücem güya...

Bir sayfa, iki sayfa, on sayfa ve daha fazlası derken bir baktım hiç not, altı çizili paragraf yok...


Yüzüm düştü, hayalimde yanıma oturttuğum çocuklarıma, torunlarıma karşı mahcup oldum, yüzüm kızardı... Derkeeen bir baktım kitapta ilgimi çeken bir kısım var:)



Kitap İclal Aydın'ın 'Hayat Güzeldir' kitabı. Kitabın ilk sayfasına attığım tarihe göre 2002 yılının başlarında okumuşum. Kitabın kapağındaki bilgiye göre de 5. baskısı. Ya ben okumakta birazcık geç kalmışım ya da kitap çok iyi satmış:)










Kitap, (belki hatırlarsınız) İclal Aydın'ın o zamanlar yaptığı 'Hayat Güzeldir' programından kalan hatıralarının bir toplamı. Günlük tadında. Aralara gerçek hayattan kesitler sunması için kendi el yazısıyla arkadaşlarına -özellikle montajcısına- yazdığı küçük notları barındırıyor. "Programda şöyle yapalım, şu şarkıyı kullanalım..." gibi ricalar... Kibarlaştırılmış direktifler:)



İşte, kitapta kendi aldığım notları ararken bu notlarla karşılaştım... Gözlerim doldu, tatlı tatlı gülümsedim. Hatırladım da bu kitabı 7 sene önce okurken bu notlara bakıp bakıp iç geçirirdim. "Acaba ben de bir gün..." diye başlardım hayal kurmaya...



Hayaller gerçek oluyormuş. Şimdi o notları görünce tekrar başladım yeni hayaller kurmaya:)



Bana yaşattığı bu güzel akşamın hatrına kitaptan da küçük bir alıntı yapalım artık:

<<...

Dünyanın her yerinde zordur kadın olmak... Yalnız kadın olmak, çalışan kadın olmak, dul kadın olmak, dayak yiyen kadın olmak, hem okuyan hem çalışan kadın olmak, siyasetçi kadın olmak.

Çalışırken, severken, sevilirken, anne olurken, çocuklar yetiştirirken, kavga ederken, hayatı toplayıp asık suratlı günleri değiştirmeye çalışırken... Hüzünlüdür kadın olmak. İkna etmeye çalışırken... Anne olduktan sonra beklenmedik bir anda yalnız kalırken, yaşama seyirci kalırken, seyirci bıraktırılırken, bildiği son sınırlara uzaktan bakarken... Ve kahramanlıktır kadın olmak.
... (Hayat Güzeldir '50)>>
Related Posts with Thumbnails