sayfalar

7 Ocak 2011

GECELER

Uykusuz kış gecelerinden merhaba…

Yıllar önce bırakılmış bir alışkanlık zamanın şartları dolayısıyla sinsi sinsi güler oldu.
Unutulmuş… Bu kadar uzun muydu kış geceleri? Bitsin diye gözüne bakarken hep mi bu kadar ağırdan aldırıyordu? Hep mi bu kadar inatçıydı kendileri…

Eee gençtik o zamanlar inadına inat ayakta dururduk. Şimdi ne uyku bizden yana ne de kış geceleri. Uyku tutmuyor şaka gibi kaçtı mı ipini koparıyor meret. Gece desen bir güzellik yapıp bitivermiyor. Sokağı izliyorum bomboş… Arada araba geçerdi yazları; kışın o da yok. Boş sokağa bak dur; geçmiyor ki zaman. Uzun uzun düşünüyorum. Bilmem kaç sene önce şu bina yoktu. Vay be ne de güzel yaptı adamlar… Şurada bir ağaç vardı, ne zaman kesmişler hayret? Yan taraftaki arsa hala boş… Hırlısı hırsızı mesken tutuyor. Allah’tan gecekonduları yıktılar da barınan yok… Köşedeki apartmana epey taşınan olmuş; fiyatları düşürdüler herhalde.

Sokağı incelemeyeli epey olmuş anlaşılan. Değişiklikler, gelen, giden… Hepsini yeni fark ediyorum:)

Aslında kar yağdığında eğlenceli olur kış geceleri. Sessiz ve sakin düşen kar tanelerini izlersin. Huzur verir insana. Kardaki o huzur… Biriktikçe yerde üzerine basıp geçen olmaz, yorgan gibi kaplar düştüğü yerleri. Usul usul ama hızlı hızlı kaplar kaldırımları. Sessizliği sever kar taneleri…

En çok özlenen de gecenin bu sessizliği… Kendini evde hatta şehirde bir başına hissettiren bu sessizlik… Kendinle baş başa kalabilme şansı. İçine her şeyle yüzleşmek için gaz veren o deli cesaret… Tüm hesap kitapları ortaya dökme zamanı. Haksızlıklar, kabullenişler, görmezden gelişler, “neyse”ler, “ama”lar, “keşke”ler, “iyi ki”ler, “neyse ki”ler, “yine de”ler, “olsun”lar, “geçti gitti”ler… Her bir soruya cevap, her bir sıkıntıya çözüm, her bir çıkmaza yol bulmadan bitmez o gece.

Kafanın içinde planlar yapılır, iş güç sıraya konur, can sıkanlara söylenecek bir çift söz hazırlanır, yeni kararlar alınır...

Gün ışımaya başladıkça biraz umutlu, biraz kararlı, biraz karışık yastığa düşer baş. En azından ne yapacağına karar vermenin huzuru vardır vicdanda. Sokağa, şehre olan vefa borcu ödenmiştir, farkındalıklar artmıştır. Özlem giderilmiştir en çok özlenenle… Kendine doymuştur geceyi uzun uzun bir başına yaşayan… Revize edilmiştir ruh. Eskilerinden tortularından kurtulmuştur…

30 Kasım 2010

Sevda ile Sevdalının Kokusu


Sevdanın bahçesinden geçerken aldığım koku sevdalımın kokusu mudur?

Yoksa o koku sevdanın esas kokusu mudur? Herkes bilir mi sevdanın kokusunu? Yani sevdanın bahçesinden geçen ve orayı mesken tutan herkese gelir mi bu koku?


Sevdanın kokusu var mıdır ki? Sevdanın kokusunu o *rayiha’ya dönüştüren sevdalılar mıdır?


Sarhoş edebilme yüzdesi bu kadar mı yüksektir bu rayihanın? Başta dönme, yüzde daimi gülümseme, yürekte dinmeyen bir kıpırtı, gözlerde ışıltı…


Ey Sevda sen bu kadar mı güzel kokardın? Doyum olmazmış tadına, sadece sanardım… Doyulmuyor, doyulmasın da be Sevda kokuna…


Baştan aşağı yıkandık rayihan ile…

Baştan aşağı koktuk sen diye…

Baştan aşağı kesildik sevda ile…


Şimdi bu bahçe bizim bahçe, bu kokan bizim koku…

Bundan böyle “sevda” bizim adımız…


-----


* rayiha;
tat alma ile koku alma arasında bir "his"setme...
rayiha;
bir cezbe hali...
kokusundan lezzeti hakkında fikir sahibi olabilme yetisi...
rayiha;
adı umut olan bir meyvenin ağız içinde dil ile nefes borusu arasında bıraktığı o eşsiz duyu...

21 Eylül 2010

Hayat...


Hayat kocaman bir sürpriz derlerdi… Anlamazdım…
Yani, öyle laf olsun diye derdim ben de. “Hayat sürprizlerle dolu, Hayat kocaman bir sürpriz…”

Şimdi harika bir resme bakarken hayatın sürprizini izliyorum.

Ben hariç herkesin şaşırdığı o kocaman sürpriz:)
“Nasıl” diye soran akıllar, soru işaretlerine hiçbir cevap veremezken, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ben hayata göz kırpıyordum…

Bir anda karar vermenin tadı bu kadar mı güzel olurmuş… Her seferinde dönüp dönüp resme bakıp “aferin” demek…
Ne kadar güzel bir resim olmuş. Ne kadar da yetenekliymişiz, böyle güzel bir resmi hiçbir usta çizemez ki…

Renklerin uyumu, şekillerin birbirini tamamlaması, desenlerin zenginliği, her ayrıntıda saklı ve daha keşfedilmemiş yığınla mana…
Hayat kocaman bir sürprizsin, bu harika tabloya, resme baktıkça seviyorum seni…

13 Ağustos 2010

Abimmmm

Canındır…


Kanındır…


Aynı karında yattığındır…


En büyük kavgaları yaptığın ama kılına zarar gelse canın acıyacağıdır.


Hep yanında ya, hep senin ya o; anlamazsın öyle çok kıymetini. Anladım zannedersin, arada jestler yaparsın, gider kocaman sarılırsın yetermiş gibi gelir.


Yetmez, ne yapsan, ne etsen yetmez. Senden bir adım uzağa gitse oturur içine o kahrolası taş, düğümlenir boğazına o lanet düğüm ağlarsın. Acizce ağlarsın…


Nasıl da sahiplenir bir ağabey kız kardeşini. Bağrına basma denmez ona, yarar göğsünü içine saklar.


Ağabeydir o ya! “Ah” dese kardeşi, dayanamaz ki…


Ağabeyimsin sen benim… Aynı karında yattığım… Acılarımda ellerimden ilk tutan, en sıkı tutansın…

Mutluluğumda gözlerimin ilk aradığı…


Canımdansın sen…


ÇABUK GEL NOLUR...

5 Ağustos 2010

Belki...

NAZAR, KEM GÖZ, FESAT NİYET UZAK OLA...
HAYRLAR BERİ, ŞERLER GERİ OLA...

MUTLULUK, HUZUR, KEYİF DAİM OLA...

4 Ağustos 2010

Belki...

uçmak için kanatlara gerek yokmuş...
yüreği de bulutların üstüne çıkarabiliyormuş insanın...


23 Temmuz 2010

Ben Geldim:)


Tatile çıkmak ister ya insanlar…


Hele hele bazen “tatile çıkmam lazım” ifadesine gelecek kadar bunalır insan. Zanneder ki uzaklaşıp, kafa dinleyip, bambaşka şeylerle ilgilenip şehre dönünce her şey sihirli değnek değmiş misali bambaşka olacak…


O çıkılması şart olan tatillerin arkasında hayata dönüşte yaşantının “milad”ları yaşanacak zannedilir.


Kocaman umutlarla hazırlanan bavula dönüşte hayatın sürprizlerini koymak için yer de bırakılır.


Kimi bütün yaşanılanlardan uzak kalmak için hiç boş, yalnız kalmaz; gezer, eğlenir hatta dağıtır. Kimi ise rafları, çekmeceleri düzenlemek için hep sakindir ve hep kendiyledir. Düşünür, hesaplaşır, plan yapar ve karar verir.


Dönüşte kim ne kazanır belli olmaz. Sonuçtaki kar zarar grafiği genellenemeyecek kadar değişkendir.


Umutla hazırladım ben de bavulumu, hayatın vereceği sürprizlere de yer ayırmayı unutmadım tabi… Zihnimde bir sürü dosya, alınacak kararlar, toparlanacak raflar ve çekmecelerle çıktım yola… Önce dinlenmek lazımdı tabi; sağlam kafa sağlam vücutta bulunuyordu çünkü.


Kendimi biliyordum! Hem dağıtıp her şeyden uzaklaşmaya ihtiyacım var hem de kendimle kalıp hesaplaşmaya…


Şehrimden tamamen uzaklaşıp tatil il sınırları içine girince “gel bakalım” dedim kendime. “görülecek birkaç hesabımız var”:)


Konuştuk uzun uzun günlerce… Sebepler sonuçlar döküldü ortaya. Sonra itiraflar başladı. Hasretin su yüzüne çıkardığı hisler göründü. Yüreğe cesaret, gözlere umut doldu.


Çıkarılacak sonuç aşikâr ortadaydı. Raflar düzenlenmiş, çekmeceler toplanmıştı…


“O zaman” dedim, “dağıtmaya hak kazandın” tadını çıkart…


Gidiş yolunda yorgunluktan kapanan gözler, dönüş yolunda huzurla kapandı. Bekleyen heyecanlara hazırlanmak için dinlendi bol bol…


Valizimdeki her şeyi tatil il sınırları içinde bırakıp, valizimi sürprizlerle doldurdum… “Milad” ın kokusu burnuma gelmeye başlamıştı bile…

Ve işte…

Ey Hayat!!

Ben geldim:))))

Related Posts with Thumbnails