sayfalar

18 Ocak 2010

BUGÜNden...

Yeni bir site keşfettim... Hayatımızda küçük ama bizi yoran detayları bizim için düşünüp kolaylaştıran bir site.


Bilmediğimiz ya da hakkında çok fikrimiz olmayan konularda vaktimizi en çok "Nasıl yaparım" diye düşünerek harcarız.


Nasıl yapılır, bize bu konuda yardımcı oluyor.


Ben en çok yemek tarifleri için yardım alıyorum Nasıl Yapılırdan...


Tavsiye ederim :)

1 Ocak 2010

2010

Yine yeni bir yıl…

Hoşgelmiş.

Değişen ya da değişecek olan ne ise gönüllere göre olması dileğiyle…

Aslında değişen bir şey olmuyor. Bugün uyandığım sabah ile dün uyandığım sabah arasında “tatil” olmasının arasında bir fark göremedim…

Keşke gerçekten geriye sayılan 10 saniye sonunda değiştirebileceğimiz birşeyler olsa. Yeni yıla yeni dileklerimizi haykırırken "sıfır" dediğimiz anda filmlerdeki gibi kamera etrafımızda dönse ve ışıklar parlayıp sihirli değneğin ucu hayata değse…

Garip bir psikolojik baskı; yeni yıla yeni dileklerle girin! Bence beklentileri yükseltmeyip geçen senenin şükrünü yaparak girmek ruh sağlığı için daha iyi. Biraz “duygusal” şahsiyet olmaktan çıkıp “mantıklı” olursak değişen tek şeyin yılın son rakamı olması gerçeği çok da acıtmayacak :) Hatta bu konuda bu yıl beklentileri artırabiliriz bile; bu sene yılın son rakamı değil, son iki rakamı değişti :)

Herkese ağız tadıyla geçecek bir yıl diliyorum…

13 Aralık 2009

BUGÜNden...


İnsan kitap almamak için kendini zor tutar mı?

Ben tuttum...
Başardım da...
Almadım o mis gibi kokan kitapları...
Pişmanım da...

:( Ama geçerli sebeplerim vardı...

Aklım hala o 3 kitapta...

Ceza verdim kendime; "okunacaklar" rafındaki kitaplar, "okunanlar" rafına inmeden almak yok onları!

24 Kasım 2009

Ömer Lütfi Mete

Gecikmeli bir taziye…

Son görev bu kadar sonraya bırakılmamalıydı belki ama hayat herşeye her zaman izin vermiyor.

Sinema, televizyon ve edebiyat dünyasının ustalarından birine daha veda etti bu fani dünya.

Ömer Lütfi Mete’yi sevenleri, dostları ve öğrencileri “rahmetle” anıyoruz…

Ölüm, Hakk’ın emri. Esas olan geride adını unutturmayacak izler bırakmaktır.

*****

GÜLCE

Uçurumun kenarındayım Hızır

Ulu dilber kalesinin burcunda

Muhteşem belaya nazır

Topuklarım boşluğun avcunda

Derin yar adımı çağırır

Dikildim parmaklarımın ucunda

Bir gamzelik rüzgâr yetecek

Ha itti beni, ha itecek


Uçurumun kenarındayım Hızır

Civan hazır

Divan hazır

Ferman hazır

Kurban hazır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Güzelliğin zulme çaldığı sınır

Başım döner, beynim bulanır

El etmez

Gel etmez

Gülce'm uzaktan dolanır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Gülce bir davet

Mecaz değil

Maraz değil

Gülce bir afet

Peri değil

Huri değil

Gülce beyaz sihir

Gülce ölümcül naz

Buram buram zehir

Yar yüzünde infaz

Bir gamzelik rüzgâr yetecek

Ha itti beni, ha itecek

Güzelliğin zulme çaldığı sınır


Uçurumun kenarındayım Hızır

Ben fakir

En hakir

Bin taksir

Ateşten

Kalleşten

Mızrakla gürzden

Dabbetülarz'dan

Deccal’dan, yedi düvelden

Korku nedir bilmeyen ben

Tir tir titriyorum Gülce’den

Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan

Nutkum tutuluyor, ürperiyorum

Saniyeler gözlerimde birer can

Her saniyede bir can veriyorum

ÖMER LÜTFİ METE 1981

16 Ekim 2009

4 Ekim 2009

Can Parçası *Mekke'de Çocuk Olmak



Bir zamanlar Mekke’de çocuk olmak…


Düşününüz yere atılmış bir dal parçası… Yerdeki bu değneğe doğru yönelen bir çocuk eli… Eğiliyor yerdeki çelik çomağa yavrucak… Elbette biliyor eşraf çocuklarının oyunlarına katılmasının yasak olduğunu… Oyuna yasaklı olduğunu elbette biliyor çocuk yaşında. Ama o, sadece bir çocuk olarak yeterince el değiremediği o dal parçasını, düştüğü yerden kaldırıp, kendisini oyununa almayan arkadaşlarına geri uzatacaktır, o kadar…

Derken hışım gibi gaddarca bir el, onu göğsünden itiveriyor yere. Hırçın müşriklerden biridir onu göğsünden iten… Hem de yaşına başına bakmadan çocukların oyun meydanına dalarak hedef aldığı küçük bir Müslüman çocuğudur… İter onu yere… Ben size demedim mi almayacaksınız onlardan birini aranıza diye çıkışarak toplar diğerlerini, uzaklaştırır oradan…

Yerdeki çocuk şaşkın…

O zaten biliyor oyunun kendisine yasak olduğunu ama işte kendisini tutamamış ve o dal parçasını yerden alıp, arkadaşlarına uzatmak istemiştir… Şimdi yerlerde, toz toprak içinde, düşerken avucunun içindeki deriler yüzülmüş…

İnsanın böyle zamanlarda diğer bütün acıları da abanır ya üstüne… Hele mesela annenizi veya babanızı yeni kaybetmişseniz, elinizi kesen bıçak sadece elinizi acıtmaz, o acı, annenizin yokluğunu da çağırarak yanına, cüssesini büyütür de büyütür… Bütün ruhunuz da titrer acıyla, sanki bıçak parmağınızı değil bütün vücudunuzu da kesmiş gibi baştan başa…

,,,

Sonra, göğsünden itelenerek düştüğü yerden kalkıyor yavaş yavaş küçük çocuk… Üstünü başını elleriyle temizlemeye çalışıyor. Oyun başına yıkılmış, sokak ıssız kalmıştır. Medet umar gibi kapılara ve pencerelere uzanıyor gözleri. Ama hayır, hepsi de örtüktür yüzlerine. O karmaşada, oyun alayının, yanıbaşında unutarak gittiği, o küçük dal parçasına ilişiyor gözleri… O küçük dala bakıyor. Gülümseyerek onu yerden kaldırıyor. “Sen uçan bir at mısın yoksa?” diyor, “sen ne güzel bir oyun süsüsün?”, “seni buradan fırlatsam ta Yemen’e kadar uçar mısın?” “yoksa sen Süleyman’ın atlarından mısın?” diye gülümseyerek bakıyor küçük dala… İçinden içinden, sessizce seviyor küçük ağaç parçasını… Sonra; gönlü razı değildir onun böyle yolda kalmasına. Onu kaldırıp bir kenara bırakıyor…

Kaldırıp bir kenara koyuyor…

Fatıma Zehra’ya koşuyor sonra, küçük çocuk…
Yetimleri en iyi, yine yetimler anlar… Kapıda durup selam veriyor önce, çocukların her başı sıkıştığında uğradığı bir kapıdır Fatıma…

CAN PARÇASI sibel erarslan
(syf: 154, 155, 156)


3 Ekim 2009

BUGÜNden...

hadi bakalım...

yarın taze, taptaze bir gün olsun...

hatta birazcık yağmur yağsın; havayı ferah kokutacak kadar....


günler sonra yüzümüzde güneş doğsun...

yağmurdan sonra gökkuşağına vesile...


önce sıhhatli bir uyku ve sabahına fırından yeni çıkmış sıcak ekmek tazeliğinde bir gün...

yarın cumartesi ne de olsa:)
Related Posts with Thumbnails