Bir iş dönüşü otobüste boş boş sağa sola bakınırken, çantamda duran kitaba gitti aklım. Hiç düşünmeden otonom bir şekilde açtım okumaya başladım.
Yalnız bir kitabı ilk defa böyle okuyorum… Önsöz, yazarın düşünceleri, çevirmenin önsözü hepsini atladığım gibi öyküye daldım. Bu yaptığımı normalde kitaba yapılmış bir hakaret olarak görürüm.
Düşünsenize bir arkadaşınızla çay içip sohbet etmeye, dertleşmeye gidiyorsunuz; hal hatır kısmına tam girdiğinizde karşınızdaki kişi size “hadi hadi konuya gel, çabuk ol” diyor. Çantamı kafasına yerdi kesin.
Önsözü (v.b. kısımları) atlamak da kitaba yapılmış bir ayıptır bence. Ve itiraf ediyorum ben bu kitaba o ayıbı yaptım…
İlginç bir öyküsü var. Öyküye dalmadan önce yeni yeni girmişken konuya durup bir “nasıl yani?” dedim. Sonrasında sardı götürdü hikaye.
İnce ince tarifini yapamadığım mesajlar aldım kitaptan. Öyle tarifsizdiler ki altlarını bile çizmedim… Aynı fikirde olup olmadığım bile meçhul…
İşte o cümlecikler:
*(evin oğlunun –Gregor- dönüşümünden sonra, odasında bir iki değişiklik yapılmasına gerek duyan anne ve kız arasında geçen konuşmada annenin sözü)… “Bence en iyisi, odayı eskiden nasıl idiyse aynen öyle korumaya çalışmamızdır, böylece Gregor yine aramıza döndüğünde her şeyi eskisi gibi bulur, arada olup bitenleri unutması da o ölçüde kolaylaşır.”
*(bu gelişmeden sonra umutlar daha da azalınca bu sefer baba ve kız konuşurlar. Ve kızın sözleri)… “Buradan gitmeli… Tek çare bu, baba. Ama onun Gregor olduğu düşüncesini kafandan atman gerek. Bizim asıl felaketimiz, bunca zaman bu düşünceye inanmış olmamız. Fakat o nasıl Gregor olabilir ki? Gregor olsaydı eğer, insanların böyle bir hayvanla birlikte yaşamalarının olanaksızlığını çoktan anlar ve kendiliğinden çekip giderdi…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder