Şimdi burada olsaydın kavga ederdik ne güzel. Başka bir şey gelmiyor aklıma seninle ilgili. Resmine her baktığımda kavgalarımızı hatırlıyorum önce... Sonraysa...
İçeride ciddi bir konu konuşuluyor. Ben küçüğüm anlamam... Odama girdim hemen. Şimdi olsan arkamdan sen gelirdin. Radyonun kanalını değiştirir; yataktan başka herşeye benzeyen yatağımda kendine bir yer bulur yatardın. Ve konuşmaya başlardın, nereden bulursun o kadar mevzuyu?
O kadar özledim ki seni! Ama çok inatçıyım işte. Söylemiyorum ama o kadar çok seviyorum ki seni.
Balkonun altında arabayı yıkarken kafayı kaldırıp bana bakan, sadece bana bakan iki erkek olun hayatta. Benden başka kimseyi çok sevmeyin...
Ve sen! Askerden gelince ilk bana sarılmayı özle. Çünkü ben seni öyle özledim...
Bazen öyle telaşe oluyor ki evde, uyuyunca sakinleşiyor ortalık ancak. Bir de odama girip, ders çalışmak için masamın başına geldiğimde masamdaki fotoğrafları teker teker süzdüğüm zaman...
Ve sen oluyorsun o fotoğraflarda bir de abimiz. Öyle özelsiniz ki hayatımda. Vazgeçilmezlerimsiniz. Ben ise aranızdan hiç ayrılmayacak kardeşiniz.
80 gün sonra dönüyorsun. Hiç gitmemiş gibi gel. Okuldan dönünce her zamanki seni bulayım evde. Elinde bir fincan şekersiz çay, müzik setinin başında “Fear of the Dark”ı dinliyor ol. Ve iğrenç geçen yazılımı sor. Sonra da uzun uzun öğütler ver. Askere hiç gitmemiş, 8 ay boyunca benden, bizden hiç ayrılmamış gibi. En son dün gece görüşmüşüz gibi...
Ağlıyorum...
Sen bunları hiç bilme. Çünkü inatçıyım, söyleyemem sevdiğimi...
Hiç eksilmeyin ömrümden e mi?
Çabuk gel olur mu?
Seni çok özledim...
*8 yıl önce yazmışım bunu... Bir defterin arasında sıkı sıkı saklamışım. Geçenlerde çıkınca karşıma, tekrar ağlattı beni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder