CENNETİMDEN BAKARKEN
İzlemiş oldum
Dediler ki Peter Jackson filmi…
Görünüşte bir cinayet senaryosu ama beklediğim gibi değil. Zekice yapılmış planlar, ustalıkla temizlenen kanıtlar yok. Filmin 54. dakikasında hala daha konunun “giriş” kısmından çıkamadığını hissettim.
Birbirine aşık bir çift, 3 çocuk, mutlu bir aile. Baba çocuklarına çok düşkün. Özellikle büyük kızına ve derken büyük kızı daha 14 yaşındayken bir sapık tarafından öldürülür. Bu ölümden sonra filmde olaylar gelişme bölümüne girmiş ama ben o heyecanı yakalayamadım.
Bunu yapmayı sevmiyorum ama filmde sürekli “ben olsam” diye düşündüm… “Ben olsam filmi nasıl kurgulardım?” Filmimizin başrolü Susie, fotoğraf çekmeyi çok seven bir kız. Elinde makinesi her şeyin fotoğrafını çekiyor. Baba cinayetten sonra bu fotoğraflarla katili bulma yoluna gidiyor. Bu filmi sürükleyecek çok güzel bir düşünce fakat yeterince kullanamamışlar. Baba, fotoğraflardaki yüzlerden birinden şüpheleniyor, peşine düşüyor. Ama neden o yüzden şüphelendiği meçhul. “Baba içgüdüsü” olarak geçiştirilmiş resmen… Hatta peşine düşme süreci de çok kısa tutulmuş.
Bunların yanı sıra, ölen Susie dünyayı bırakamadığı için dünya ile cennet arasında kalıyor. Buraya kendisi “mavi ufuk” diyor. Filmde yapılmış güzel bir ters açıydı bu fikir. Hep dünyada kalanların, ölenlerin arkasından sürekli ağlayarak onları huzur ettiğini düşünürüz, filmde ise Susie dünyayı bırakamadığı için babası huzur bulamıyordu.
Son söz olarak çok da izlenilesi bir film değil. Boş bir akşamı renklendirmek için evde belki izlenilebilir.
Tek bir tavsiyem olacak ki; filmin başındaki o sarı saçlı, kıvırcık kafalı, pembe yanaklı şirin kızı görmek gerek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder